21 Mart 2009 Cumartesi

Zemmour

Fransız televizyonlarının en ilginç 'ekran yüzü', belki de O, Eric Zemmour. Cumartesi geceleri France 2'de yayınlanan eğlence programı On n'est pas couché'de 'eleştirmen' (Evet, en önemli eğlence programlarında da eleştirmen var, hem de 2 tane!), iki ayrı televizyon programında yorumcu ve Le Figaro'da da chroniqueur (Bir tür 'köşeyazarı') olarak görev başında. Kısacası, etkinlik yoğunluğu bakımından, biraz Fehmi Koru'yu andırıyor doğrusu.


Gelgelelim ekrandaki etkileyiciliği, Koru'nun kat be kat ötesinde. Her şeyden önce kuşları andıran boyun hareketleri, kısa boyu ve biraz da kıl hâl ve hareketleriyle ister istemez kendini izletiyor Zemmour. Hemen her lafa, "Siz söyleyeceklerinizi söylediniz; ama sırayı bana verdiğiniz anda, bu tartışmanın şekli değişir; çünkü ben şimdi yeni şeyler söyleyeceğim" edâsıyla başladığı için, "Evet, hakkaten ne diyecek bakalım" diye izliyorsunuz. Zira bir şekilde gerçekten de farklı şeyler söylüyor.



Peki siyasi yelpazenin neresinde kalıyor Zemmour? Anlatması kolay değil. Ancak en önemli ayrıntı, Zemmour ile ilgili hemen başta aktarılması gereken, Fransız medeniyetinin geleneksel çizgilerine geri dönülmesinden yana oluşu. Bu konudaki ısrarlı tavrı, onu, ister istemez merkez sağın biraz daha sağına yerleştiriyor. Katıksız bir cumhuriyetçi, Zemmour, ve bunu saklamıyor. En çok karşı durduğu yeryüzü duruşu, kendisinin "insan haklarıcılık" ("droit-de-l'hommisme") olarak adlandırdığı şey. Kendisini "anti-droit-de-l'hommiste" olarak niteliyor Zemmour ve başka Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner (French doctor!) olmak üzere, Fransa'daki hemen tüm insan hakları aktörlerini, derneklerini yeni sömürgeci olarak damgalıyor.

Başka orijinal fikirleri de var. Modern çağların, kadınları erkekleştirmeye soyunduğunu; ama sonuç itibariyle başaramadığı için şimdi erkeklerin kadınlaştırıldığını savunuyor sözgelimi. Bu nedenle feminizm ve eşcinsel hareketten de pek hazzetmediğini söylememe gerek bile yok herhâlde.

Beni çarpan yanı Zemmour'un, gerçekten de ne birebir tartıştığı aktörlerden korkuyor, ne de genel doğrulara karşı çıktığında hemen alevlenebileceğini bildiği tepkiden çekiniyor olması. Arte'de yayınlanan bir "Melezleşme" tartışmasında sözgelimi, "Irkların melezleşmesi"nden bahsettiğinde, II. Dünya Savaşı sonrası döneme bağlı fikir uçuşmalarının en önemli kalıtlarından "Irk yoktur" basmakalıbını yerlebir etmiş oluyor gerçekten de. Bu sözleriyle, içinde bulunduğu tartışma platformunda tepki alan Zemmour, karşısındaki siyahi bayanın, "Ne yani, sizce şimdi farklı ırklar var mıdır?" sorusuna, gönül rahatlığı içerisinde, "Tabiî ki vardır. Siz siyah ırktansınız, ben beyaz ırktanım. Irklar olmasa, anayasamızda ırk ayrımcılığını yasaklamazdık zaten" yanıtını verebiliyor.

Zemmour'un, Fransa'ya yerleştiğim günden bu yana bu ülkede gözlemlediğim en büyük soruna, pıhtılaşmış hâldeki düşüncelere böylesi asidik bir üslûpla yaklaşmasına hayranlık duyduğumu gizlemeyeceğim. Görüşlerini fazlaca muhafazakâr bulduğum zamanlar oluyorsa da, jest ve mimikleri yer yer tüylerimi ürpertse de, dedim ya, Fransa'da benim gördüğüm en uyarıcı ekran yüzü Zemmour.

Bu gece var gene. Hatuna nasıl bir bahane uydursam da dışarı çıkmayıp programı kaçırmasam, onu hesaplıyorum.

Hiç yorum yok: