22 Mart 2009 Pazar

Ahlâkî kapitalizm tartışmaları

Total firması, 555 kişinin işine son vereceğini ya da kendi tâbiriyle 555 kişinin 'gönüllü olarak' istifa edeceğini duyurunca, Fransa'da büyük kıyamet koptu. O kadar ki, sadece muhalifler, sendikalar, sivil toplum örgütleri değil, doğrudan doğruya Çalışma Bakanı Laurent Wauquiez, gelişmeyi 'skandal' olarak nitelendirildi. Her gün televizyonda, 2008 yılında 14 milyar Avro'yla, Fransa şirket tarihinin en büyük kârını açıklayan Total'in, yeniden yapılanma çerçevesi içerisinde bile olsa böylesi derin bir kriz ortamında işçi çıkarmasının, sorumsuzca olduğu şeklindeki yorumlarla karşılaşıyoruz. Total, bir Fransız şirketi olduğu için, ondan 'sosyal sorumluluk' uyarınca hareket etmesi bekleniyor kısacası.


Kriz başladı başlayalı kimi Fransız siyasetçiler, "Kapitalizmin ahlâkîleştirilmesi" adını verdikleri bir kavramı gündeme getiriyorlar. Roger Karoutchi'den duymuştum bunu, Christine Lagarde da yanlış anımsamıyorsam benzer şeyler söylemişti. Dün Nadine Morano da sözünü etti, daha ahlâkî bir kapitalizm arayışı içerisine girmeleri gerektiğini. Bu saydığım isimlerin hepsi, bugünkü hükümette bakan olarak görev yapıyorlar. Demek ki giderek yaygınlaşmaya başlayan ortak kanaât oluşuyor bu konuda.

Fransız kapitalizmi, aslında 'Fransız istisnası' kavramı açısından bir istisna oluşturmuyor. Bugünkü liberal kapitalizm düzenine ayak uydurmuş bir devletin, Total'in gerçekten de bir Fransız şirketi olduğunu varsayması, Fransız'a özgü olsa gerek. Bugün dünyanın her yanından hissedarları bulunan devâsâ, transnasyonal bir firmanın, bütün dünyanın krizi dururken, kâr maksimizasyonu faktörü, bu düzenin başat meselesi hâline gelmişken, 555 Fransız çalışanın durumunu düşüneceğine inanacak kadar kendinden emin olmak, şaşırtıcı bir safdillik doğrusu. Sen kuyruğunu kaptır, bütün pazarını, yasalarını, doktrinlerini önce Avrupa Birliği'ne, sonra ABD'ye uyarla; ondan sonra da Total'den, Fransız çalışanları için özel ricada bulun ve "Siz geçen sene 14 milyar kâr ettiniz. Bir iyilik edin, işten çıkarmaları iptal edin" de. Fotoğrafta gördüğünüz Total'in patronu Christophe de Margerie, nâm-ı diğer big moustache ('kocabıyık'), sırıtıyor bence bıyık altından. 

2005 Temmuz'unda Danone'un Pepsi'ye satılabileceğine ilişkin haberler yayınlandığında, öylesine büyük bir gürültü koptu ki Fransa'da, iki firma da birkaç gün içinde bu doğrultudaki görüşmeleri durdurmak zorunda kaldılar. Fransız kollektif bilinci açısından, kurulduğundan bu yana zaten özel olan ya da sonradan özelleştirilen firmaların bir kısmı, gerçekten de bir bakıma 'millî firma' niteliği taşıyorlar. Danone, bunlardan biri; Renault, Citroën, Air France, Crédit Lyonnais, Havas diğerleri. Fransa böyle; Fransız böyle.

Fransız siyasetinde yaşanan kriz de, Fransa'nın bugünkü sosyo-ekonomik trajedisi de burada yatıyor bana kalırsa. Total'in kararına ilişkin en az tepki gösterenlerden biri sözgelimi, tam tersi olması gerektiğini düşünebilecek olmamıza karşın, Sosyalist Parti'ydi. Şizofrenleşiyorlar çünkü: Fransız mı olmalılar, Avrupalı mı? Daha doğrusu, Avrupa Birliği'nin uyulmasını neredeyse zorunlu kıldığı liberal modeli mi takip etmeliler, Fransa'nın geleneksel (ahlâkî!) kapitalizmini mi? Savruluyorlar. Sağ da savruluyor, sol da.

Fransa'da da, etkisiyle tepkisiyle siyaset, artık gerektiği anda konuşturamadığı iktidarını, yavaş yavaş finans-kapital devleriyle paylaşmaya başlayacak. Daha doğrusu, zaten paylaşmaya başladı; ama bunu kabul etmekte zorlanıyordu. Şimdi ilk kez, Total'den, bir sosyal sorumluluk 'rica' edildiğine göre, gerçek iktidarın kimin eline geçtiği de âdetâ itiraf edilmiş oluyor.

Peki Fransız siyaset sınıfının, bu boydaki diğer ülkelere göre rötarla da olsa bu acı gerçeği içine sindirmiş olması, tüm elitleri kapsayarak genişleyebilecek bir fenomen mi? Diyelim ki öyle; peki bunun yaratacağı toplumsal tepki, yeniden tanımlanan sistem içinde kolaylık eritilebilecek mi? 

Önümüzdeki yıllarda buralarda bunlar konuşuluyor olacak.

Fotoğraf: Getty Images

Hiç yorum yok: